gokce-gokceer-ile-soylesi-kitapkurduanne-yazar-ve-cizer-soylesileri

Gökçe Gökçeer ile Söyleşi

Merhaba !

2017´nin ikinci söyleşisi ile karşınızdayızzzz :)

Sevgili Gökçe Gökçeer ile çocuk edebiyatından, kitapları "Pöti" ve "Pöti ve Dede" den konuştuk, ne yalan söyleyeyim ben biraz çekiniyordum Gökçe´den bir iletişimimiz olmadan önce, çok güçlü ve sert bir karakter olarak gördüm hep uzaktan, şimdi ise diyorum ki iyi ki bu söyleşiyi yapmışız ve ben biraz daha iyi tanıma şansı bulmuşum, üstelik de pek yakında açıklanacak sürprizlerinin ilk haberini buradan vermesi harika oldu, heyecanla bekliyorum ben :) ve çok çok teşekkür ediyorum Gökçe´ye bana zaman ayırdığı için , herkese keyifli okumalar diliyorum..




Sevgili Gökçe, bize biraz çocukluğundan ve okul hayatından, aklında kalanlardan, sende yer edenlerden bahsedebilir misin?

Çocukken sessiz, sakin bir çocuktum ama herkesi ve her şeyi gözlemlerdim. Şu anda gözümden hiçbir şey kaçmamasının temellerini o dönemde atmış olabilirim :) Okul hayatım vasattı her zaman. En iyi derslerim Türkçe ve İngilizce oldu. Gerisi hep ortalamaydı. Sınıfın popüler tiplerinden değildim, hatta bence siliktim. Yıllar sonra benim hatırlamadığım ama beni çok iyi hatırlayan sınıf arkadaşlarımla karşılaşınca çok şaşırmıştım mesela. Artık nasıl bir özgüvensizlikse bendeki...Çocukluğum, Ankara demek.. İlk evimiz, Tunalı Hilmi Caddesi, Kuğulu Park, Seğmenler Parkı, okuduğum Kavaklıdere İlkokulu... Her gün Kuğulu Park´a, sık sık da sinemaya giderdik, onu hatırlıyorum. Bir de gittiğimiz restoranlarda peçetelerin üzerine annem için şiirler yazardım. Neden restoranlarda, neden peçetelerin üzerine? Bilinmiyor!

Bende yer edenler... Çok düşündürdü bu soru beni. Ne çok şeydir kim bilir, çok zor buna cevap vermek. Babamın eve getirdiği ilk kedim Canım. O çok özeldi, çünkü ilkti. Sonra gitti. Nedense rüyalarım geliyor aklıma. Çok rüya görürüm. Çocukken de bu farklı değildi. Gördüğüm rüyaları bazen gerçeklerden ayıramazdım ve korkardım. Bunları hatırlıyorum. Eski evimizin koridoru, ne yazık ki sürekli içinde kaldığım, apartmanımızın eski asansörü, hala rüyalarıma girer. İkisinden de çok korkardım. Tamam itiraf ediyorum, hep korku filmleri ve dizileri izlerdim. Sanırım bunun etkisi. Hitchcock Presents, Twilight Zone (Alacakaranlık Kuşağı), Martı Adası, Girdap favori dizilerimdi... İzleyen yaşıtlarım anlayacaktır nasıl bir psikoloji içinde olduğumu :) Kitap okurdum ama ortaokula kadar bir kitap kurdu olmadım. Sonradan açıldım diyebilirim. Bir de, kuzenimin trafik kazasında ölmesi beni çok etkilemişti. İlkokuldaydım. O kadar etkilenmiştim ki, aylarca rüyamda onu gördüm.


Bildiğim kadarıyla üniversitede felsefe okudun, bu bilinçli bir tercih miydi ve neden felsefe seçtin?

Evet bilinçli bir tercihti. 18 tercih hakkım varken altı tercih yaparak annemi delirtmiştim. Kadıncağız yalvardı ama dinletemedi. İnatla altı tercih yaptım. ODTÜ takıntım vardı ve felsefeyi de çok seviyordum. Hacettepe Felsefe son tercihimdi ve onu kazandım. Aslında Sosyoloji bölümüne puanım tutuyordu ama onu yazmamıştım. Olacaksa Hacettepe´de Felsefe olsun dedim. Ama sonra ODTÜ olmadı diye bunalıma girdim. Çok saçma! İyi ki Hacettepe´yi kazanmışım çünkü muhteşem hocalardan ders alma şansına sahip oldum. İoanna Kuçuradi ve Bilge Karasu gibi... Hakkını verebildim mi bölümün? İşte ondan hiç emin değilim! Felsefeye ilgi duymaya lisede başladım. Filozoflar çok ilgimi çekiyordu ve en çok da, hiçbir şeyin net bir cevabı olmaması bana garip ve bir o kadar çekici geliyordu. Hep soru sormak ama mesela matematik gibi bir net cevap bulamamak...

Üniversiteden sonra neler yaptın?

Mezuniyet sonrası bir yıl öğretmenlik yaptım. Ama sertifikamı bile alamadan bu işi yapamayacağımı anladım. Yanlış bir başlangıç yapmıştım. Bir dersanede, çılgınca bir çalışma temposuyla bitap düştüm ve hastanelik oldum. Bir ay kala sertifikamı almadan işten ayrıldım. Böyle de garip huylarım vardır; kestirip atmak gibi... Sonra ´´madem üniversitesinde okuyamadım, bari radyosunda çalışayım´´ diyerek Radyo ODTÜ´ye girdim. İki yıl haber spikerliği yaptım. Babam TRT spikerlerindendi ve ister istemez ona çok özenmiştim. Spikerlik maceram orada sona erdi, yıllar sonra seslendirme yapmaya başladım. Hala da yapıyorum. 2001 yılında ise düzeltmenlik, editörlük derken yayıncılığa girmiş buldum kendimi.Aynı yıl İstanbul´a taşındım, o zamandan beri de bu sektörde pek çok görev yaptım.

Ekşi Sözlük´te seninle ilgili yazılanları okuduğumda biraz aksi, çokça komik ve eğlenceli, bir de çok meraklı ve soru soran birisi olduğun yazıyor :) Sence Gökçe nasıl birisi?

Aksi olduğum doğrudur. Ama tatlı bir aksilik. Huysuz ve tatlı kadın diyelim :) Asla kabalık etmem kimseye, eğer bana kabalık edilmezse. Ama kabalık edene de hiç prim vermem. Yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmam. Gereksiz duygusal bir yapım var ama. Bir şarkı, bir söz, bir bakış... Her an, her şey ağlatabilir beni. Meraklıyımdır evet. Bazen mahallenin camdan bakıp çekirdek çitleyen teyzeleri kadar hem de... Soru sormamak ise bir felsefeciye yakışmaz! :)

Sesinin çok güzel olduğuna dair bir rivayet var.

Sesimi pek beğenmiyorum. Beğenen de var beğenmeyen de, bilemiyorum. Diksiyonum her zaman iyiydi ama sesimin çok özel bir ses olduğunu düşünmüyorum.



İlk çocuk kitabın "Pöti" ve "Pöti ve Dede" nasıl doğdu, ilham kaynağın neydi ?

Yakın dostum Sarp Dakni´nin köpekleri Pöti ve Dede. Ben kedilerle yaşamış biriyim, köpeklerle iletişimim pek yoktu. Onlar sayesinde oldu. Pöti de ilk göz ağrım. Bir süre aynı evde yaşadık. O kadar acayip bir köpekti ki, herkesin onu tanıması gerektiğini düşündüm. Bir çocuk kitabı yazmak istiyordum. Pöti´nin biçilmiş kaftan olduğuna karar verdim. Ama bir tek onu anlatmak değildi amacım. Gelecek nesillerin sadece hayvan sevgisinden değil, hayvan haklarından da haberdar olarak, sorumluluk alarak büyümesi gerektiği düşüncesiyle yazdım bu kitapları.

Pek çok yerde yazılarınla karşılaşıyorum, nerelerde yazıyorsun ve sadece çocuk edebiyatı ile ilgili mi?

Çocuk kitapları hakkında düzenli olarak yazmaya sevgili Gülenay Börekçi´nin blog´u Egoist Okur´da başladım. Arada birçok gazete eki ve dergide de yazdım. Aydınlık Kitap, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap, Dünyalı, Bir Dolap Kitap, Sabit Fikir... ve daha birçok yayında yazılarım yayımlandı. Ama artık düzenli olarak her ay; Atlas Çocuk, İyi Kitap, Posta Kitap´ta yazıyorum. Ayrıca kendi blog´um Bitmeyen Kitaplar´da da, her ne kadar bu ara çok ihmal etsem de yazılarımı bulabilirsiniz. Çocuk edebiyatı dışında da yazdığım birkaç yazı oldu daha önce ama artık yazmıyorum.


Türkiye´de çocuk edebiyatı konusunda son senelerdeki gelişmeleri değerlendirebilir misin?

Çok fazla çocuk kitabı yayımlanıyor olması bence harika! Elbette hepsi birer başyapıt olamaz ama çeşitliliğin her zaman iyi olduğuna inanıyorum. İyiyle kötüyü ayırmak için bile, kesinlikle gerekli. Çocuk edebiyatının Türkiye´de gözle görülür şekilde iyi bir yere gittiğini söyleyebilirim. Bazı yazar ve çizerlerin tuhaf bir şekilde sektörü ele geçirdiğini düşünürdüm eskiden, sanırım artık bu da geçerli değil. Genç ve taze yazarlara daha fazla fırsat veriliyor, bu çok önemli. Çizerlere de daha fazla şans verilmesini diliyorum. Bence birkaç çok iyi isim dışında, çocuk kitabı resimleme konusunda çok iyi bir noktada değiliz.

Sence iyi bir çocuk kitabı ( okul öncesi ve okul çağı) hangi özellikleri taşımalıdır?

Bana ders vermesin. Bazen Pöti´yi bile okurken ´´biraz mesaj kaygılı mı olmuş burası acaba?´´ diye düşünmeden edemiyorum. Ders veren, göze parmak sokan kitaplardan hoşlanmıyorum. Eminim çocuklar da hiç hoşlanmıyordur. Bir de ´pedagog onaylı´ diye belirtilen kitaplara mesafeli durduğumu hissediyorum. İyi edebiyat, pedagojiyle her zaman yan yana duramıyor ne yazık ki. İyi bir çocuk kitabı iyi resimlenmiş de olmalı. Derdini iyi anlatmalı. Çocuğa mesafeli durmamalı. Ve kesinlikle bir esprisi olmalı.

En sevdiğin çocuk kitabı yazar ve çizerleri hangileridir? ( yerli ve yabancı)

Roald Dahl, Quentin Blake, Michael Ende, Asa Lind, Zoran Drvenkar, Maurice Sendak, Owen Davey, Ben Cort, David Almond, Suzy Lee... Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler. Türkiyeli favorilerim ise Aziz Nesin, Orhan Kemal, Fatih Erdoğan, Behiç Ak, Hanzade Servi, Nurgül Ateş, Sernur Işık, Mustafa Gündem, Berk Öztürk ilk aklıma gelen yazar ve çizerler.



Bir kitabı değerlendirirken en çok nelere dikkat edersin? Negatif şeyler yazmak özellikle de kendin de yazar olduktan sonra kolay oluyor mu?

Eskiden daha sert şeyler yazardım. Hatta çocuk kitapları hakkında yazarken ilk amacım kötü bulduğum kitapları yazmaktı. Sonra düşündüm, neden iyileri de yazmıyorum? İnsanlar iyileri de bilsinler ki alsınlar. Arada yine eleştirdiklerim oluyor. Ama eski sert üslubumu biraz yumuşattım sanırım. Yazar olunca mı yumuşadım? Yo, sanmıyorum. Belki büyümüşümdür.

Başka kitap projelerin var mı?

Var tabii. Bir tanesi bu yıl yayımlanacak, diğerleri için de görüşmeler başladı ama henüz taslak halinde.

Kızın Umay´a kitap seçerken nelere dikkat ediyorsun?

Hayvan hakları konusunda takıntılı olduğum için, içinde sirk, hayvanat bahçesi, yunus parkı, pet shop vb. yerlerin bulunduğu, hayvan esaretini önemsemeyen ya da yan hikaye olarak yer aldığı kitapları kesinlikle eliyorum. Hikaye anlatımı ve elbette çizimler çok önemli. Genelde hayvan hikayelerini tercih ettiğim doğrudur.

Bu aralar neler yapıyorsun?

Aynı anda birçok iş yapıyorum aslında. Yazı yazıyor, yeni kitap projeleri hazırlıyor, bir yandan da sürekli düzelti yapıyorum. Bir süredir ise, yeni kurulan bir yayınevinde danışman-editör olarak çalışıyorum. Birlikte çok güzel kitaplara imza atıyoruz. Henüz duyurumuzu yapmadığımız için adını açıklamıyorum. O kısmı da sürpriz olsun. Birbirinden güzel çocuk kitapları geliyor, hazır olun! Üstelik bu çalışma, aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi...


Kitapkurduanne ile ilgili pozitif/negatif yorumlarını alabilir miyim, özellikle site ile ilgili eğer inceleme fırsatın oldu ise..

Sitende inanılmaz bir kategorizasyona gitmişsin. Hatta kendi blog´umu yaparken seninkine de bakmış ve ´´vay canına!´´ demiştim. Kıskanmış da olabilirim! Çok hızlısın ve hiçbir şey kaçırmıyorsun. Instagram´ı da iyi kullanıyorsun bence. Bana yayınevlerinden çok kitap geliyor ama ne yazık ki arada kaçırıyorum bazılarını. Umay büyüyünce belki biraz daha rahatlarım.


Sevgili Gökçe çok ama çok teşekkürler :)

Gökçe´nin blogunu ziyaret etmek için : www.bitmeyenkitaplar.com